BİR DAKİKALIK SESSİZLİKTE SONSUZ BİR KALP ATIŞI
.

BORA KAŞLI
-SAAT dokuzu beş geçe bir milletin yüreği aynı anda susar, aynı anda atar. O an ne rüzgâr eser, ne kuşlar öter; sanki gökyüzü bile başını eğer. Ama o sessizlikte bir kalp atışı duyulur; Ankara’dan Gazipaşa’ya, Edirne’den Kars’a kadar… O kalp, Atatürk’ün kalbidir ve hâlâ bu topraklarda atmaya devam eder. Çünkü 10 Kasım, bir milletin kalbindeki en derin duygudur. Bir kaybın acısını değil, bir ışığın sonsuzluğunu hatırlarız o gün. Her yıl o dakikada, bir ulus olarak hem saygı duruşuna geçer hem de kendi vicdanına döneriz.
10 Kasım bir matem günü değildir aslında. Bir milletin şükran günü, bir vicdanın kendine dönüp hesap verdiği gündür. Çünkü biz sadece bir lideri değil, bir düşünceyi, bir çağrıyı, bir meşaleyi anıyoruz. O meşale, karanlık günlerin ortasında yakılmıştı; “özgürlük” adını taşıyordu, “Cumhuriyet” adını taşıyordu. Yaşamını emperyalizme karşı mücadeleyle geçiren Atatürk, Anadolu’da bağımsızlık ateşini yaktı. O ışık bugün hâlâ mazlum milletlere umut oluyor. Ve Atatürk, zorlukları aşma mücadelesinde her zaman kuvvet kaynağımız olmaya devam ediyor.
O, sadece bir asker ya da devlet adamı değil; bir düşünce devrimcisiydi. Yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden, akıl ve bilimin temelleri üzerine yepyeni bir devlet kurdu. Kadınların eğitim aldığı, bilimin yol gösterdiği, sanatın nefes aldığı bir ülke hayal etti. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,” dediğinde sadece çağını değil, çağları aydınlatıyordu. Bugün bir öğretmen tebeşiri eline alırken, bir çocuk okul yolunda yürürken, bir genç geleceğe umutla bakarken, biz aslında Atatürk’ün izinden gidiyoruz.
O, sadece geçmişin değil, geleceğin de en gür sesidir. Bugün teknolojide, bilimde, sanatta, eğitimde ilerleyen her adımda onun ilke ve idealleri yankılanır. O ideallerin merkezinde bağımsızlık, laiklik, adalet ve insan sevgisi vardır. Atatürk, insanı merkeze koyan, aklı yücelten bir anlayışın adıdır.
10 Kasım’da ağlarız, evet; ama o gözyaşlarının her damlasında bir minnet, bir sevgi, bir onur gizlidir. Çünkü biliriz ki bazı insanlar ölmez. Bazı insanlar toprakta değil, milletin kalbinde yaşar. Atatürk işte o ölümsüzlerden biridir. O’nun bıraktığı miras sadece taşta, heykelde, kitapta değil; bu milletin karakterindedir.
Her 10 Kasım sabahı sirenler çaldığında, sadece bir lideri değil, bizi biz yapan değerleri anımsarız. O an başımız öne eğilir ama yüreğimiz dik durur. Çünkü biliriz ki o, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” demişti. Ve o söz, bir milletin sonsuzluğa verdiği sözdür.