ÇİFTÇİ ZARARDA ÇÖZÜM ÜRETİM DEVRİMİ
.
BORA KAŞLI
-TÜRKİYE ekonomisi, farklı kesimlerin yaşadığı zorlukların açıkça görüldüğü bir dönemden geçiyor. Bir tarafta emekleriyle ülkenin temel ihtiyaçlarını karşılayan çiftçiler, diğer tarafta ise her geçen gün büyüyen ve rekor kârlar açıklayan bankalar. Bir denge olmalıydı, ama tablo ortada: Çiftçi zararda, bankalar kârda, memleket darda.
Tarımın Bel Kemiği Çiftçiler Neden Zararda?
Türkiye, verimli toprakları ve tarım potansiyeli ile dünyanın sayılı ülkeleri arasında yer alıyor. Ancak bu topraklarda üretim yapan çiftçiler, yıllardır artan maliyetler ve düşen kârlılık nedeniyle ayakta kalmakta zorlanıyor. Mazot, gübre, tohum ve ilaç gibi temel girdilerdeki artışlar, çiftçinin belini büküyor. Özellikle döviz kurlarındaki dalgalanma, ithal tarım girdilerinin fiyatını yukarı çekerek çiftçinin cebini boşaltıyor.
Bir dönüm tarla ekmek, çiftçinin gözünde artık bir risk. Çünkü iklim koşulları, verim sorunları, tarım ürünlerine uygulanan fiyat politikaları gibi faktörler yüzünden elde edilen ürün, çiftçinin borçlarını dahi kapatmaya yetmiyor. Tarımda kendi kendine yeten bir ülke olma hayali giderek daha uzak bir ihtimal haline geliyor.
Bankalar Kâr Üstüne Kâr Yapıyor
Çiftçiler ve küçük üreticiler zarar ederken, bankaların her yıl kâr rekorları kırması dikkat çekici. Yılın ilk yarısında bankacılık sektörü, milyarlarca lira kâr açıklayarak büyümesini sürdürüyor. Kredi faizlerindeki artış, bankaların gelirlerini yükseltirken, krediye ulaşmak isteyen vatandaşların üzerindeki baskıyı artırıyor.
Çiftçiler ve küçük işletmeler, üretim yapabilmek için bankalara borçlanmak zorunda kalıyor. Ancak yüksek faiz oranları nedeniyle borçlanmak, uzun vadede üreticileri çıkmaza sürüklüyor. Yani çiftçi, üretim yapmak için borçlanıyor ama ürettiği ürünlerden elde ettiği gelir, borçları ödemeye yetmiyor. Bir kısır döngü içinde, çiftçi daha çok borçlanırken bankalar kârlarına kâr katıyor. İronik bir şekilde, ekonominin bel kemiği olan tarım sektörü zayıflarken, finans sektörü büyüyor.
Memleket Darda: Bir Çıkış Yolu Var mı?
Türkiye’nin ekonomik yapısındaki bu çelişki, yalnızca çiftçi-bankacı dengesizliği ile sınırlı değil. Daha geniş bir perspektiften bakıldığında, daralan ekonomik alan, gelir dağılımındaki adaletsizlik, artan enflasyon ve satın alma gücünün düşmesi gibi sorunlarla toplumun büyük bir kesimi zor durumda. Orta sınıfın erimesi, düşük gelir grubunun artan yoksulluk riski ile karşı karşıya kalması, ekonomik istikrarsızlığın bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Peki, bu durumdan çıkış yolu var mı? Evet, ama çözüm sadece kısa vadeli palyatif önlemlerle gelmeyecek. Öncelikle tarım politikalarının gözden geçirilmesi, çiftçinin desteklenmesi gerekiyor. Bu köklü üretim devrimi modeliyle gerçekleşebilir. Mazot ve gübre gibi temel üretim girdilerinde sübvansiyonların artırılması, tarımsal kalkınma projelerinin hızlandırılması şart. Ayrıca, bankaların kâr maksimizasyonu yerine üretimi ve istihdamı destekleyen kredi politikaları uygulaması da büyük önem taşıyor.
Adil Bir Ekonomik Denge Kurulabilir mi?
Türkiye ekonomisi, üretim ve finans dengesi üzerine kurulmalı. Sadece banka bilançolarını şişiren bir büyüme, sürdürülebilir değil. Çiftçilerin, esnafların, sanayicilerin kazandığı bir ekonomi, uzun vadede herkes için daha sağlıklı bir büyüme getirir. Tarımsal üretim yeniden canlandırılmadıkça, ülkenin dışa bağımlılığı artacak ve ekonomik dengesizlikler derinleşecektir.
Sonuç olarak, “Çiftçi zararda, bankalar kârda, memleket darda” demek bir slogan olmaktan çok, ülkenin ekonomik fotoğrafını özetliyor. Bu çelişkinin ortadan kalkması için yapısal reformlara, üretimi önceleyen politikalarla geleceği şekillendirmeye ve finansal dengeleri üretimle uyumlu hale getirmeye ihtiyaç var. Türkiye’nin tarımda yeniden kendi kendine yeten bir ülke olması, bankaların sadece kendileri değil, ülkenin tümü için çalıştığı bir üretim ekonomisi(üretim devrimi) modeli inşa edilmesiyle mümkün olacak.